Penaltılara kalan zorlu play-off finalinin son penaltısında,
Ömer topu filelere gönderdi ve Antalyaspor Süper Lig'e yükseldi. Ömer çok
sevindi. Bütün Antalyasporlular çok sevindi. Sevinmekte haklılar elbette. Bütün
bir sezon mücadele verdiler ve sonunda amaçlarına ulaştılar. Peki Ömer
Antalyaspor'un Süper Lig kadrosunda yer alacak mı?
Futbolculardan biri çok sevinçli ve çok hırslıydı.
Antalyaspor'un ait olduğu yere döndüğünü ve bir daha geri düşmeyeceğini iddia
etti. Eğer kendisi her zaman için bir Antalyaspor taraftarıysa normal bir
açıklama diyebilirim. Fakat büyük mücadele verip takımını Süper Lig'e yükselten
oyuncuların çoğu genelde takımdan gönderilip, yerlerine Süper Lig ayarında daha kaliteli oyuncular getiriliyor. Oysa ki
sadece eksik olan yerler güçlendirilse bence daha mantıklı olur. Umarım bütün
bir sezon kırmızı-beyaz uğruna emek veren oyuncular haksızlığa uğramazlar.
Antalyaspor'u tebrik ediyorum. Onları tekrar Süper Lig'de
görmek güzel. Fakat gönlümüzden geçen play-off'tan Adana Demir'in gelmesiydi
tabi ki.
"İki yıl
önceydi. Atatürk caddesinde ellerim cebinde yürüyordum. Beşiktaş camiası yeni
hocasını bekliyordu ve henüz ortada ciddi bir aday bile yoktu. Marcelo Bielsa
projeyi çok beğenmiş ama Avrupa'nın doğusu için erken olduğunu söylemişti.
Favre ise çok önce Gladbach'la sözleşme uzatmıştı. Boşta uygun biri yoktu ve
benim için çember daralmıştı. Zor durumdaydım. Derken telefon çaldı. Yürürken
telefonu açtım. Arayan Fenerbahçe kongre üyesi olan bir arkadaşımdı. Bilic'in
Lokomotif Moskova'dan ayrılacağını duyduğunu söyledi. O dakikadan sonra,
Split'te imza atana kadar yani yaklaşık 2.5 hafta sadece Bilic'e
ulaşmak-projeyi anlatmak-ikna etmek ve imza attırmak için Semih Usta ile
birlikte büyük uğraş verdik. Sonunda anlaştık ve bir yıl birlikte çalıştık.
Daha sonra o bir yıl daha devam etti. Belki bir kupa kaldırmadı ama
sıkıntılarını içine atarak çalıştı ve kulübünü iyi temsil etti. Haklı veya
haksız cezalar aldı, göçebe hayatı yaşadı takımıyla birlikte. Son 20 yılın
18'inde şampiyon olamamış bir takımın antrenörüydü ve "şampiyon yapamaz,
final oynatamaz" eleştirilerine maruz kaldı. Salkım saçak dolu bir İnönü
atmosferi göremeden gidiyor. Beğenmeyenlerin de canı sağolsun. Sadece
iki yıldır tanışıyor olsak da ilk yılını çok yoğun yaşadık. Bazen tartıştık,
bazen kırdık birbirimizi, bazen de birbirimize vitaminler, moraller verdik. Ama
ilk gün olduğu gibi son günde de beraberdik.
Dostluğun
için teşekkür ederim. Yolun açık olsun dostum. Umarım "geçici çözümleri
değil kalıcı ve gerçekçi planları olan" bir ailenin parçası olmak üzere
tekrar yolun düşer İstanbul'a."
Önder
Özen
Kaynak: Fanatik
Türk
futbolundan bir adet Slaven Bilic geldi, geçti. Beşiktaş'ı iki sezon çalıştıran
Hırvat teknik adam iki üçüncülük elde etti. Bilic özellikle oyuncularla
ilişkilerinde başarılı, onlardan verim almayı başarabilen bir hoca olarak göze
çarptı. Pragmatik olarak baktığımızda Beşiktaş için üçüncülük başarı mıdır,
değil midir tartışılır ama bana göre Bilic burada iki başarılı sezon geçirdi.
Beşiktaş'ın derbi kazanamaması ve şampiyonluk yarışından son haftalarda ani bir
şekilde kopması dolayısıyla çok eleştirildi. Fakat oynattığı futboldan keyif
aldık. Bazı zamanlar Beşiktaş'ı çok beğendik. Beşiktaş şampiyon olsa kimsenin
itirazı yok gibiydi. Hem yurt içinde hem yurt dışında beğeniyle izledik.
Kendisine göre daha güçlü ve tecrübeli oyunculardan oluşan rakiplerine oranla
çok daha renkli bir futbol oynadı Beşiktaş bu sezon.
Şampiyonluğun
kaçmasında Bilic'in hatası vardır, oyuna doğru müdahale edememiştir, doğrudur.
Fakat bazen öyle acımasızca eleştiriler aldı ki sanki bu takımı son haftalara
kadar şampiyonluk iddiasıyla başka biri taşıdı. Sanki Avrupa'da İngilizlere
başkası kök söktürdü. Neyse ki kendisine nispeten güzel bir veda yapıldı.
Bilic'i muhtemelen o balkan aksanlı İngilizcesiyle ne Beşiktaşlılar ne de Türk
futbolu unutacaktır.
Cumartesi günü bizi tam anlamıyla bir futbol ziyafeti
bekliyor. Bir taraftan İtalyan şampiyonu, diğer tarafta İspanyol şampiyonu.
Müthiş bir Şampiyonlar Ligi Finali mücadelesi.
Sezon başında Juventus'un finale çıkacağı sanırım az kişi
tarafından tahmin edilebilirdi. İtalyan ekibi orta sahayı kalabalık tutan,
taktiksel açıdan başarılı ve içinde azmi de barındıran futboluyla finale
kalmayı başardı. Her ne kadar hem iç sahada hem dış sahada başarılı olsalar da
bana hep bir deplasman takımı havası verdiler. Top çalmada başarılı bir takım
olan Juventus'un oyun kurucusu da Pirlo olunca bazen onları izlemek çok keyifli
olabiliyor. İleri uçta ise genç İspanyol Morata ile Arjantinli Tevez gittikleri
her yerde başarılı olabilecekleri imajını vermeseler de bu takım da çok etkili
oldukları kesin.
Barcelona ise bu sezon ileri üçlüsü ile adından bir hayli
söz ettirdi. Orta sahaya Hırvat Rakitic'i monte eden Katalan Devi genelde ileri
üçlüsüyle fark yarattı. Neymar ve Suarez kendilerinden bekleneni belki de
fazlasıyla verirken, bu sezon Messi'yi izlemek normalden daha keyifli
görünüyor. Top onun ayağına geldiğinde bunu izleyebildiğiniz için kendinizi çok
şanslı hissediyorsunuz. Kendi adıma konuşayım, bazen maç sabahlara kadar
bitmesin istiyorum.
İki takımı karşılaştırdığımızda bu sezon ikisinin de zor gol
yiyen takımlar olduğunu söylemek mümkün. Fakat sanırım sıkıcı futbol
oynadıklarını söyleyemeyiz. Bu maçta Barcelona zorlayan, Juventus direnen taraf
olacak gibi görünüyor. Barcelona'lı oyuncuların Juventus savunmasını geçebilmek
için vereceği çabayı izlerken, yeteneklerini sergileyeceklerini ve bize keyif
vereceklerini tahmin ediyorum. Öte yandan Juve de boş değil tabi ki. Bu çabalar
sırasında kapılan toplarla rakibi tehdit edeceklerini tahmin ediyorum. Ama
doğrusu Juve'nin gol bulması bana göre daha zor görünüyor. Juve'ye karşı
Messi'yi izlemenin keyifli olacağını tahmin ediyorum. Umarım zevkli, heyecanlı
ve 90 dakikadan uzun bir maç olur.
Bursa'da final deyince öncelikle aklıma Kocaelispor'un
2002'de Beşiktaş'ı 4-0 mağlup ederek aldığı kupa aklıma geliyor. 99 Depremi'nin
ardından sallanıp yıkılmayan Kocaelispor Cihan,
Lazarov, Dobrowski ve Serdar'ın golleriyle kupaya uzanmıştı. İkinci golü atan
Lazarov'un gidip kupayı kaldırarak sevinmesi ve sarı kart görmesi
Kocaelispor'un tarihinde renkli bir anıdır.
Bu akşam ise Bursa'da oynanan finalin taraflarından biri
Bursaspor'du. Dolayısıyla bence maçın favorisiydi. Her ne kadar rakibi lig
şampiyonu olsa da Bursaspor oynadığı kaliteli futbolla ve ev sahibi avantajıyla
kupaya yakın görünüyordu. Öte yandan Civelli'nin sakat olması ve Serdar'ın son
lig maçında kırmızı kart görmüş olması Bursaspor'un handikaplarıydı. Ki birçok
otorite mağlubiyeti stoperde oynayan Ertuğrul-Şamil ikilisine bağlıyor.
Galatasaray'ın avantajı lig şampiyonu olmanın verdiği moral
ve özgüven iken dezavantajı ise şampiyonluk kutlamalarının verdiği rehavetti.
Galatasaray dezavantajını çok hissettirmedi ve sonunda gülen taraf oldu.
Bursaspor maça hızlı ve baskılı başlayan taraftı. Üst üste
pozisyonlar buldu. Fernandao'nun penaltı golüyle öne geçti. Fakat öne geçen
Bursaspor oyundaki ağırlığını hemen yitirdi. Galatasaray rakip kaleye dalga
dalga gelmeye başladı. İlk yarının sonlarında paslaşarak kullanılan köşe
vuruşunda Sneijder topu arka direğe gönderdi. Bursaspor arka direkte Burak'ı
yalnız bırakmıştı. Burak da istemeden topu çok iyi yere vurarak ağlarla
buluşturdu. İkinci yarının başında ise Selçuk güzel bir pasla topu Burak'la
buluşturdu. Kaleciyle karşı karşıya kalan Burak zamanında ama sıradan bir
vuruşla topu ağlara gönderdi. Bu dakikadan sonra Bursaspor tekrar marifetlerini
göstermeye, rakip kaleyi zorlamaya başladı. Güzel bir organizasyonun ardından
Volkan topu ağlarla buluşturdu. Bizler bu dakikaların daha da heyecanlı geçmesini
beklerken Bursaspor gole bir dakika bile sevinemedi. Yine Selçuk'un pasında sağ
tarafta topla buluşan Burak bu kez güzel bir vuruşla topu tekrar Bursaspor
filelerine gönderdi. Ve böylece şapkadan tavşan çıkarmış oldu. Maç böyle gollü,
zevkli geçerken 3-3 olup uzatmalara gitmesini çok isterdik ama bu dakikadan
sonra Bursaspor yeterli direnci gösteremeyince kupa 90 dakika sonunda sarı-kırmızılıların
oldu.
Bursaspor'un finali kendi evinde kaybetmesi Bursaspor açısından böylesine güzel bir sezonun sonunda, ligin de 6. sırada bitirilmesinin ardından sanırım ne benim ne de Teksaslıların içine sindi.
Süper Lig'in bitimine iki hafta kala Bursaspor dördüncülük mücadelesi veriyor. İlk üç takımın hemen ardında Belediye ve Trabzonspor'la birlikte kıyasıya bir rekabetin içinde. Sezon başında ilk beşi hedef koyan Şenol Hoca dördüncülüğü başaramazsa beşinciliğe razı fakat altıncılığı istemiyor. Öte yandan bu akşam oynanan kritik mücadelede Saraçoğlu'nda Fenerbahçe'yi mağlup eden Bursaspor kendi evindeki finali Galatasaray'a karşı oynayacak.
Süper Lig'e çıktığından beri istikrarlı bir yükseliş gösteren Bursaspor futbolseverlerin beğenisini kazanıyor. Türkiye'nin en iyi taraftar gruplarından birine sahip olan yeşil-beyazlı ekip kendine daima yüksek hedefler koyuyor. Hiçbir zaman düşme tehlikesiyle karşılaşmadılar ve 2010 yılında inanılmazı başararak şampiyon oldular. Daha sonraki süreçte inişli-çıkışlı olsa performanslar olsa da ligin çok aşağılarında kalmadılar. Bu sezon başında da Türkiye'nin en kariyerli hocalarından birini başa getirerek çok olumlu bir adım attılar. Şenol Hoca'nın takımı özellikle sezonun ikinci yarısından itibaren oynadığı futbolla herkesten alkış alıyor. Hatta sezonun ikinci yarısını baz alarak söyleyebilirim ki Türkiye'de futbolu en iyi Bursaspor oynuyor.
Bursaspor'un kalesini genç Harun koruyor. Zamanında Ivankov'un yedeği olarak geldiği takımda kaleyi ele geçirdi ve bırakmaya da niyeti yok. Sağbek mevkinde ise Şener'in oynadığı oyun göz kamaştırıyor. Galatasaray ve Fenerbahçe'nin gözü Şener'de. Milli takımda da Gökhan'ın yedeği durumunda. Stoperde Serdar çok başarılı. O da uzun zamandır diğer takımların gündeminde. Solbekte ise Aziz Behich geldiği günden bu yana aktif ve dikkat çekici bir oyun sergiliyor. Orta alanda Belluschi Bursaspor'da kalıcı olmayı başardı ve Bursaspor'un vazgeçilmezleri arasına girdi. Öte yandan altyapıdan çıkan Ozan Tufan'ın performansı herkesi büyülüyor. Kısa zamanda Fatih Terim'in de vazgeçilmezleri arasına girdi. Öyle ki kenarda bekleyen İsveçli Holmen formayı çok özlüyor. Takımın bir diğer önemli ismi ise Portekizli Josue. Teknik futboluyla Bursaspor'un on numara görevini başarıyla yerine getiriyor. Sezon başında yuvaya dönen Volkan ise Şenol Hoca'yla tekrar kendini buldu. Kontrollü güç olduğunda ne kadar etkili olduğunu çok net görüyoruz. Birbirinden şık goller atarak çok iyi bir istatistik yakaladı. Orta sahadaki oyuncuların iyi performans sergilemesine yardımcı olan önemli bir faktörde santraforda görev yapan Fernandao. Fernandao'ya sanırım albüm çıkartsak anca derdimizi anlatırız. Orta saha oyuncularına mükemmel bir duvar, hava toplarını göğsüyle arkadaşlarına indiren harika bir asistçi ve muhtemelen sezonu kral olarak bitirecek bir golcü. Fernandao sanırım bu sezonun performansıyla en flaş ismi. Zaman zaman yedek kalan Bakambu'ya da bir parantez açmak gerek. Futbol bilgisi yetersiz gibi görünse de onun golcülüğünü inkâr etmek büyük haksızlık olur. Ligde görev aldığı yirmi beş maçta attığı on üç golle o da Bursaspor'un başarısında önemli pay sahibi oldu. Kupada ise on maçta yedi golü var.
Özetle Bursaspor sezonun bitimine üç maç kala herkese keyif vermeye devam ediyor. Umarım bu sezonu bir de kupayla kapatmayı başarırlar. Oyuncularına gelen teklifler ve kadrosuna katacağı oyuncular konusunda başarılı bir yönetim gösterildiği takdirde gelecek sezon için Bursaspor'un hedefi şampiyonluk bile olabilir. Her şeyden önce bize izlettikleri keyifli futboldan dolayı Bursaspor'a teşekkür ediyor ve keyif veren takımların başarılı olmasını temenni ediyorum.
Eşleşmenin ilk ayağında, Torino'da keyifli bir mücadelenin sonunda Juventus sahadan 2-1'lik galibiyetle ayrılmıştı. İç sahada elde edilen 2-1'lik galibiyet her ne kadar yeterli bir avantaj olmasa da, Torino ekibi dünya devi Real Madrid'i devirmenin coşkusunu taraftarıyla birlikte yaşadı. Takımın oynadığı kollektif futbolun yanında taraftarın da hakkını vermek gerek. Galibiyette onların müthiş coşkusu ve desteği yadsınamaz. Salladıkları bayrakların oluşturduğu görüntü de görülmeye değerdi.
Juventus her haliyle finale kalma inancını sahaya yansıttı. Dört yıldır Serie A'yı domine eden kuzey ekibi Şampiyonlar Ligi'nde de zirveyi hedefliyor. Özellikle savunma yapış tarzları oldukça dikkat çekici. Savunmada adeta turan taktiği uyguluyor. Rakibini hem topun arkasına geçerek hem de ileriden geriye doğru yaptığı koşularla sıkıştıran siyah beyazlılar, hem rakibi ceza sahasına kolay kolay sokmuyor hem de uzak mesafeden şut atılmasına engel oluyor. Kalede de kaleci deyince akla gelen ilk isimlerden Buffon olunca Juve savunmasını aşmak imkânsıza yakın hâle geliyor. Torino'daki mücadelede Pepe stoperde oynarken, Real Madrid'in İtalyan antrenörü Ramos'u orta alanda kullandı. Ramos'un özellikle uzun pas denemelerindeki başarısızlığı Real Madrid'i bir hayli etkisiz kıldı. Oysa ki o bölgeyi daha iyi kullanabilen Pepe orta alanda kullanılabilirdi.
Rövanşta Santiago Barnebau'daki mücadelede ise İspanyollar beklenti içindeydi. Deplasmanda 2-1'li yenilgi Real Madrid gibi bir takım için avantaj sayılırdı. Real Madrid ilk yarıda golü bulup avantajı ele geçirse de işler istedikleri gibi gitmedi. Doksan dakika diri kalan Juve golü Real Madrid'den kiraladığı Morata ile buldu. Torino'da da ilk golü atan isim olan İspanyol golcü Barnebau'da sevinç gösterisinde bulunmadı ama tüm stadı sessizliğe boğdu. Juve'nin savunma anlayışını ne Isco ne de James açabildi. Bale'in uzak mesafe şutlarını da Buffon savınca Real turnuvaya yarı finalde veda etti. Barnebau'da sevinen İtalyanlar oldu.
Sonuç olarak yıllanmış şarap Andrea Pirlo bir kez daha Şampiyonlar Ligi finali oynayacak. Öyle zannediyorum ki bizleri keyifli bir Barcelona-Juventus final maçı bekliyor.
Bayern Münih, Alman futbolunun bir numarası. Herkesin en iyi tanıdığı Alman kulübü. Son yıllarda Alman milli takımıyla birlikte müthiş bir çıkış yakaladı. İspanyol Guardiola'nın gelişiyle daha da hızlanan ve tekniğini geliştiren Bayern rakiplerini rencide edecek sonuçlar almayı sürdürüyor.
Geçen hafta Camp Nou'da işleri istedikleri gibi gitmedi. Barcelona'nın ciğerini bilen Guardiola son on dakikaya kadar Katalan ekibini durdurdu ama vuramadı. Son on dakikada Messi'nin yaptıklarını izlerken sanırım Münihliler hariç kimse maçın bitmesini istemedi. Bir panzer ancak bu kadar güzel alt-üst edilebilirdi. İkinci golde Messi'nin kıvrılışı karşısında, Gana asıllı stoperin bir düşüşü var ki bütün dünyanın diline dolandı, sosyal medyanın malzemesi oldu.
Panzerler Almanya'ya 3-0'lık yenilgiyle döndü. Bir önceki turda Dragao'dan 3-1 mağlup döndüklerinde Allianz Arena'da devreyi 5-0 önde kapatarak rakibin umutlarını çimlere gömmüşlerdi. Katalunya dönüşünde de erken buldukları golle aynı dönüşün sinyallerini verdiler fakat bu kez işleri o kadar kolay değildi. Yine Arjantinli'nin sihirli bir dokunuşu ve 1-1.
Almanlar hiçbir şartta oyundan düşmese de Katalan devinin teknik futboluna ve ileri üçlüsüne karşı koyamadı. Kalesinde gördüğü iki gole karşılık altı gole ihtiyacı varken sadece üç tane atabildi. Bayern her geçen gün üzerine koyarak oynasa da Barcelona karşısındaki teknik eksikliği ön plana çıktı. Münih'in tekniği az değil, Barcelona'nınki aşırı fazla. Bu tip takımlar için birkaç oyuncunun eksikliğinin önemli olduğunu düşünmem ama Robben ve Ribery'nin -nedense ''Robbery'' diyesim geliyor- yokluğunda Götze'nin de kenarda oturmasını anlamsız buldum. Guardiola onu maçtan umudunu kestikten sonra oyuna dahil etti. Dünya Kupası'nda da finalde Almanlar onu son şans olarak düşündü ve kupayı onunla kazandı. Kendisine biraz haksızlık yapıldığını düşünüyorum.
Her şeye rağmen çok keyifli, mücadeleci, çekişmeli iki maç izledik. Skor olarak oyun çok erken kopmuş gibi görünse de Bayern Münih beş gole ihtiyacı varken bile umudunu kesmediğini hissettirdi. Final kalitesindeki iki takımdan biri yarı finalde eşleştikleri için elenmek zorunda kaldı. Ama doğrusunu söylemek gerekirse Barcelona'nın kazanmasına sevindim. Çünkü yaşasın keyif veren, pozitif futbol, yaşasın Messi, Iniesta ve Pique.
Daha önceki yazımızda belirttiğimiz gibi Kocaelispor sezona
büyük umutlarla girmişti. Başkan Bahri Yavuz adeta seferberlik başlatmıştı.
Seferberlik kelimesini boşuna kullanmıyoruz. Başkan kulübe K.E.V. Sefa Sirmen
Tesisleri'ni kazandırmak için büyük kamuoyu oluşturdu ve mücadele verdi. Ve bu
konuda büyük yol kat etti. Hiçbir zaman sıradan bir kulüp başkanı gibi
çalışmadı. Başkan olarak değil bu kulübün bir taraftarı olarak çalıştı. Büyük
özveri gösterdi. Taraftarına, oyuncusuna, şehrine ilham kaynağı oldu, herkesin
iştahını açtı.
Nitekim Kocaelispor çıkışa geçti. Üst üste maçlar kazandı.
Fakat ligin son haftalarında yaşanan talihsizlikler sonucunda zorlu fikstüre
yenik düşen Körfez ekibi Tekirdağ'da fırsatları tepti ve son dakika golüne
boyun eğdi. Herkesin beklentisi şampiyonluktu. Herkes inanıyordu, kutlamalara
hazırlanıyordu fakat olmadı. Karşılaşmanın ardından herkes hayal kırıklığı
içindeydi. Fakat bu sefer farklıydı. Taraftarlar kadere isyan etmiyordu. Çünkü
mücadele verildiğini gördüler, bir şehrin nasıl ayağa kalktığını gördüler,
amatör ligde stadın nasıl tıklım tıklım dolduğunu gördüler. Dolayısıyla
kimsenin boynu bükük değil. Azim, kulübün en tepesinden; başkanından başlayınca
tabana müthiş bir yansıması oldu. İnsanlar gönülden mücadele edince nelerin
başarılabileceğini gördüler.
2008'de şampiyonluğu kazanan Kocaelispor bazı şeyleri
kaybetmişti. Emekçilerine ihanet etmişti. Kocaelispor bu sezon şampiyonluğu
kaybetti ama Kocaelispor için kaybetti demek zor. Çünkü Kocaelispor
şampiyonluğu kaybettiği sezonda çok şeyi kazandı.
Kimisi ''maçlara çıkılmasın!'' dedi, kimisi ''maçlara
çıkılmazsa bu saldırıyı yapanlar hedefine ulaşır'' dedi. Hiçbir şey olmamış
gibi tabii ki davranılamaz. Kırk kişilik bir takımın canına kastedildi. Bir
tepki gösterilmeli bence de, sert bir tepki. Peki kimi suçlayacağız, kime tepki
göstereceğiz? Kendimize bir hedef bulamıyoruz.
Nisan 2011'de ''sporda şiddet'' isimli yasa çıkarıldığında
televizyonlarda yorumculara düşüncelerini sordular. Genel kanı; ''çok güzel
oldu'', ''çok iyi oldu'', ''çok olumlu buluyorum, bundan sonra şiddetin önüne
geçilecek'', ''bu yasa caydırıcı olacak''. Televizyona Galatasaray taraftarı
bir çocuk çıkarıldı. Ufaklığın kafasına maçta cam şişe gelmiş. Bu olay günlerce
işlendi haberlerde. Neyse ki ''sporda şiddet'' yasası geldi de kurtardı
çocukcağızı.
Spor yazarlarının en az yüzde 99'u uyanamadı tuzağa. Türk
futbolu 3 Temmuz sabahına şok üstüne şokla uyandı. Fenerbahçe'nin başına çorap
örülüyordu. Böylece bütün spor camiasına korku salınıyordu. Türk devletinin
dört bir yanını sarmış olan çeteler milleti birbirine düşürüyordu.
Trabzonsporlular ayağa kalktı: ''Fenerbahçe şike yaptı, asıl şampiyon biziz''
diye. Daha sonra Trabzonspor'un da şike yaptığı iddia edildi. Trabzonsporlular
hâlâ ''kupamızı istiyoruz'' diye naralar atıyorlar. Ortaya bir çamur attılar,
kim suçlu, kim suçsuz ayırmak mümkün değil. Ama bir millet bu tuzağa düştü,
ayrıştı.
Geldik 2015 yılına. ''Sporda şiddet'' yasası çok süperdi ama
yetmedi. Şimdi yetmez ama evet. İç güvenlik yasası meclisten geçerse çok süper
olacak. Bir daha hiçbir çocuğun başına şişe isabet etmeyecek, bir daha kimse
şike yapmayacak. Böylece Türk sporu ve ülkemiz arşa erişecek.
Mesela ne yapılsın? Galatasaray sarı-lacivert formayla
sahaya çıksın. Her türlü birlik ve beraberlik görüntüsü verilsin. Gezi ruhu
ortaya çıksın. Çünkü biz birleşince çok güzel oluyoruz. O zaman katillerin
elleri, ayakları titriyor.
Sene 2007. Kocaelispor sezona yeni bir yönetimle, şampiyonluk hedefi koyarak giriyor. 2003-2004 sezonundan beri bulunduğumuz ikinci ligden, birinci (süper) lige çıkmayı hedefliyoruz. Gerçi bizsiz hiçbir lig süper olamaz ama neyse. Serhan Gürkan yönetiminde hareketli bir transfer dönemi geçirdik iki bin yedi yazında. Yurdun dört bir yanından isimsiz fakat yetenekli oyuncular transfer ettik. Ve ''çilek'' olarak da Kaptan Serdar Topraktepe yuvaya döndü. Kaptan'ın dönüşü herkesi heyecanlandırdı. Fethiye Caddesi'nde imza töreni düzenlendi. Kocaelispor sezona fırtına gibi girmeyi planlıyordu.
Sezonun beşinci haftasında İzmit'te Samsunspor'a 2-3 mağlup olduğumuz maçta staddaydım. Mağlup olmuştuk ve beş hafta sonunda altı puanımız vardı fakat sahada öyle bir ruh vardı ki, gönül rahatlığıyla ''şampiyon olacağız'' dedim. Nitekim sezon sonu Taner Gülleri 20 golle gol kralı olurken, Kaptan'ın da başarılı performansıyla mutlu son İzmir'de, Altay deplasmanında geldi. Sezonu üç antrenörle tamamlayan Kocaelispor çok istikrarlı olmasa da göze hoş gelen bir futbol ortaya koyarak ipi göğüsledi. Şehir ve taraftarlar yıllar sonra gelen geri dönüşün sevincini yaşıyordu.
Sezon sonu yapılan kongrede rüyaları gerçekleştiren başkan Serhan Gürkan, taraftardan da aldığı destekle yeniden başkan seçildi. Fakat yeni sezonda izlenen strateji bir önceki sezondaki gibi başarılı olmadı. Takımı güçlendirmek yerine, yeniden yapılandırmaya giden yönetim bunun faturasını taraftara ağır ödetti. Takımın ihtiyacı sadece iyi bir kaleci ve birkaç kaliteli oyuncu iken, önceki sene takıma emek veren oyuncular ikinci plana itilerek savurganca transferler yapıldı. Artık Kaptan bile ikinci plana atılmıştı. Takımda Serdar Kulbilge ve Musa Büyük gibi yüksek maaşlarla düşük performans gösteren oyuncular kendilerine yer buldu. Civciv Serdar'ın 40 metreden yediği goller ve Musa'nın basiretsiz hareketleri Kocaelispor'a pahalıya mâl oldu. Serhat Akın sakat olmadığı birkaç maçta büyüleyici performanslar ortaya koydu fakat son dakika gollerine ve savunmanın basiretsizliğine çare bulamayan Kocaelispor kötü gidişini sürdürdü. Sezon boyunca Kocaelispor birçok farklı kadroyla sahaya çıktı. Zaman zaman sansasyonel sonuçlar alınsa da kaçınılmaz son gelmişti. Ligden düşen Kocaelispor Serdar Kulbilge gibi fiyasko oyunculara ödediği milyon dolarlar yüzünden borç batağından çıkamadı. Düştükçe düştü, düştü, düştü...
Ara sıra ufak kıpırdamalar olsa da bunlar sadece birkaç sezon bir alt lige düşmemeye yaradı. Kocaelispor o günden bu yana hiç lig yükselemedi. Ve 2014-2015 sezonunun başında kendini Bölgesel Amatör Lig'de buldu. Yeni Başkan Bahri Yavuz önderliğinde seferberlik ilan eden kulüp sezonun son iki maçına ikinci sırada girmiş durumda. Sondan ikinci maçta bugün Tekirdağ deplasmanında mücadele edecek olan Kocaelispor bu maçı kazanamadığı takdirde büyük umutlarla başladığı bu sezonu da muhtemelen hayal kırıklığı ile bitirecek. Dolayısıyla bugün galibiyetten başka yol yok. Bugün bütün İzmit'in gözü, kulağı Tekirdağ'da.