21 Mayıs 2015 Perşembe

Sezonun en çok keyif veren takımı: Bursaspor

Süper Lig'in bitimine iki hafta kala Bursaspor dördüncülük mücadelesi veriyor. İlk üç takımın hemen ardında Belediye ve Trabzonspor'la birlikte kıyasıya bir rekabetin içinde. Sezon başında ilk beşi hedef koyan Şenol Hoca dördüncülüğü başaramazsa beşinciliğe razı fakat altıncılığı istemiyor. Öte yandan bu akşam oynanan kritik mücadelede Saraçoğlu'nda Fenerbahçe'yi mağlup eden Bursaspor kendi evindeki finali Galatasaray'a karşı oynayacak.

Süper Lig'e çıktığından beri istikrarlı bir yükseliş gösteren Bursaspor futbolseverlerin beğenisini kazanıyor. Türkiye'nin en iyi taraftar gruplarından birine sahip olan yeşil-beyazlı ekip kendine daima yüksek hedefler koyuyor. Hiçbir zaman düşme tehlikesiyle karşılaşmadılar ve 2010 yılında inanılmazı başararak şampiyon oldular. Daha sonraki süreçte inişli-çıkışlı olsa performanslar olsa da ligin çok aşağılarında kalmadılar. Bu sezon başında da Türkiye'nin en kariyerli hocalarından birini başa getirerek çok olumlu bir adım attılar. Şenol Hoca'nın takımı özellikle sezonun ikinci yarısından itibaren oynadığı futbolla herkesten alkış alıyor. Hatta sezonun ikinci yarısını baz alarak söyleyebilirim ki Türkiye'de futbolu en iyi Bursaspor oynuyor.

Bursaspor'un kalesini genç Harun koruyor. Zamanında Ivankov'un yedeği olarak geldiği takımda kaleyi ele geçirdi ve bırakmaya da niyeti yok. Sağbek mevkinde ise Şener'in oynadığı oyun göz kamaştırıyor. Galatasaray ve Fenerbahçe'nin gözü Şener'de. Milli takımda da Gökhan'ın yedeği durumunda. Stoperde Serdar çok başarılı. O da uzun zamandır diğer takımların gündeminde. Solbekte ise Aziz Behich geldiği günden bu yana aktif ve dikkat çekici bir oyun sergiliyor. Orta alanda Belluschi Bursaspor'da kalıcı olmayı başardı ve Bursaspor'un vazgeçilmezleri arasına girdi. Öte yandan altyapıdan çıkan Ozan Tufan'ın performansı herkesi büyülüyor. Kısa zamanda Fatih Terim'in de vazgeçilmezleri arasına girdi. Öyle ki kenarda bekleyen İsveçli Holmen formayı çok özlüyor. Takımın bir diğer önemli ismi ise Portekizli Josue. Teknik futboluyla Bursaspor'un on numara görevini başarıyla yerine getiriyor. Sezon başında yuvaya dönen Volkan ise Şenol Hoca'yla tekrar kendini buldu. Kontrollü güç olduğunda ne kadar etkili olduğunu çok net görüyoruz. Birbirinden şık goller atarak çok iyi bir istatistik yakaladı. Orta sahadaki oyuncuların iyi performans sergilemesine yardımcı olan önemli bir faktörde santraforda görev yapan Fernandao. Fernandao'ya sanırım albüm çıkartsak anca derdimizi anlatırız. Orta saha oyuncularına mükemmel bir duvar, hava toplarını göğsüyle arkadaşlarına indiren harika bir asistçi ve muhtemelen sezonu kral olarak bitirecek bir golcü. Fernandao sanırım bu sezonun performansıyla en flaş ismi. Zaman zaman yedek kalan Bakambu'ya da bir parantez açmak gerek. Futbol bilgisi yetersiz gibi görünse de onun golcülüğünü inkâr etmek büyük haksızlık olur. Ligde görev aldığı yirmi beş maçta attığı on üç golle o da Bursaspor'un başarısında önemli pay sahibi oldu. Kupada ise on maçta yedi golü var.

Özetle Bursaspor sezonun bitimine üç maç kala herkese keyif vermeye devam ediyor. Umarım bu sezonu bir de kupayla kapatmayı başarırlar. Oyuncularına gelen teklifler ve kadrosuna katacağı oyuncular konusunda başarılı bir yönetim gösterildiği takdirde gelecek sezon için Bursaspor'un hedefi şampiyonluk bile olabilir. Her şeyden önce bize izlettikleri keyifli futboldan dolayı Bursaspor'a teşekkür ediyor ve keyif veren takımların başarılı olmasını temenni ediyorum.


13 Mayıs 2015 Çarşamba

İtalyan Bilal finalde!

Eşleşmenin ilk ayağında, Torino'da keyifli bir mücadelenin sonunda Juventus sahadan 2-1'lik galibiyetle ayrılmıştı. İç sahada elde edilen 2-1'lik galibiyet her ne kadar yeterli bir avantaj olmasa da, Torino ekibi dünya devi Real Madrid'i devirmenin coşkusunu taraftarıyla birlikte yaşadı. Takımın oynadığı kollektif futbolun yanında taraftarın da hakkını vermek gerek. Galibiyette onların müthiş coşkusu ve desteği yadsınamaz. Salladıkları bayrakların oluşturduğu görüntü de görülmeye değerdi.

Juventus her haliyle finale kalma inancını sahaya yansıttı. Dört yıldır Serie A'yı domine eden kuzey ekibi Şampiyonlar Ligi'nde de zirveyi hedefliyor. Özellikle savunma yapış tarzları oldukça dikkat çekici. Savunmada adeta turan taktiği uyguluyor. Rakibini hem topun arkasına geçerek hem de ileriden geriye doğru yaptığı koşularla sıkıştıran siyah beyazlılar, hem rakibi ceza sahasına kolay kolay sokmuyor hem de uzak mesafeden şut atılmasına engel oluyor. Kalede de kaleci deyince akla gelen ilk isimlerden Buffon olunca Juve savunmasını aşmak imkânsıza yakın hâle geliyor. Torino'daki mücadelede Pepe stoperde oynarken, Real Madrid'in İtalyan antrenörü Ramos'u orta alanda kullandı. Ramos'un özellikle uzun pas denemelerindeki başarısızlığı Real Madrid'i bir hayli etkisiz kıldı. Oysa ki o bölgeyi daha iyi kullanabilen Pepe orta alanda kullanılabilirdi. 

Rövanşta Santiago Barnebau'daki mücadelede ise İspanyollar beklenti içindeydi. Deplasmanda 2-1'li yenilgi Real Madrid gibi bir takım için avantaj sayılırdı. Real Madrid ilk yarıda golü bulup avantajı ele geçirse de işler istedikleri gibi gitmedi. Doksan dakika diri kalan Juve golü Real Madrid'den kiraladığı Morata ile buldu. Torino'da da ilk golü atan isim olan İspanyol golcü Barnebau'da sevinç gösterisinde bulunmadı ama tüm stadı sessizliğe boğdu. Juve'nin savunma anlayışını ne Isco ne de James açabildi. Bale'in uzak mesafe şutlarını da  Buffon savınca Real turnuvaya yarı finalde veda etti. Barnebau'da sevinen İtalyanlar oldu.

Sonuç olarak yıllanmış şarap Andrea Pirlo bir kez daha Şampiyonlar Ligi finali oynayacak. Öyle zannediyorum ki bizleri keyifli bir Barcelona-Juventus final maçı bekliyor.




12 Mayıs 2015 Salı

Messi finalde!


Bayern Münih, Alman futbolunun bir numarası. Herkesin en iyi tanıdığı Alman kulübü. Son yıllarda Alman milli takımıyla birlikte müthiş bir çıkış yakaladı. İspanyol Guardiola'nın gelişiyle daha da hızlanan ve tekniğini geliştiren Bayern rakiplerini rencide edecek sonuçlar almayı sürdürüyor.

Geçen hafta Camp Nou'da işleri istedikleri gibi gitmedi. Barcelona'nın ciğerini bilen Guardiola son on dakikaya kadar Katalan ekibini durdurdu ama vuramadı. Son on dakikada Messi'nin yaptıklarını izlerken sanırım Münihliler hariç kimse maçın bitmesini istemedi. Bir panzer ancak bu kadar güzel alt-üst edilebilirdi. İkinci golde Messi'nin kıvrılışı karşısında, Gana asıllı stoperin bir düşüşü var ki bütün dünyanın diline dolandı, sosyal medyanın malzemesi oldu.

Panzerler Almanya'ya 3-0'lık yenilgiyle döndü. Bir önceki turda Dragao'dan 3-1 mağlup döndüklerinde Allianz Arena'da devreyi 5-0 önde kapatarak rakibin umutlarını çimlere gömmüşlerdi. Katalunya dönüşünde de erken buldukları golle aynı dönüşün sinyallerini verdiler fakat bu kez işleri o kadar kolay değildi. Yine Arjantinli'nin sihirli bir dokunuşu ve 1-1.

Almanlar hiçbir şartta oyundan düşmese de Katalan devinin teknik futboluna ve ileri üçlüsüne karşı koyamadı. Kalesinde gördüğü iki gole karşılık altı gole ihtiyacı varken sadece üç tane atabildi. Bayern her geçen gün üzerine koyarak oynasa da Barcelona karşısındaki teknik eksikliği ön plana çıktı. Münih'in tekniği az değil, Barcelona'nınki aşırı fazla. Bu tip takımlar için birkaç oyuncunun eksikliğinin önemli olduğunu düşünmem ama Robben ve Ribery'nin -nedense ''Robbery'' diyesim geliyor- yokluğunda Götze'nin de kenarda oturmasını anlamsız buldum. Guardiola onu maçtan umudunu kestikten sonra oyuna dahil etti. Dünya Kupası'nda da finalde Almanlar onu son şans olarak düşündü ve kupayı onunla kazandı. Kendisine biraz haksızlık yapıldığını düşünüyorum.

Her şeye rağmen çok keyifli, mücadeleci, çekişmeli iki maç izledik. Skor olarak oyun çok erken kopmuş gibi görünse de Bayern Münih beş gole ihtiyacı varken bile umudunu kesmediğini hissettirdi. Final kalitesindeki iki takımdan biri yarı finalde eşleştikleri için elenmek zorunda kaldı. Ama doğrusunu söylemek gerekirse Barcelona'nın kazanmasına sevindim. Çünkü yaşasın keyif veren, pozitif futbol, yaşasın Messi, Iniesta ve Pique.