5 Haziran 2015 Cuma

Antalyaspor Süper Lig'e yükseldi!

Penaltılara kalan zorlu play-off finalinin son penaltısında, Ömer topu filelere gönderdi ve Antalyaspor Süper Lig'e yükseldi. Ömer çok sevindi. Bütün Antalyasporlular çok sevindi. Sevinmekte haklılar elbette. Bütün bir sezon mücadele verdiler ve sonunda amaçlarına ulaştılar. Peki Ömer Antalyaspor'un Süper Lig kadrosunda yer alacak mı?

Futbolculardan biri çok sevinçli ve çok hırslıydı. Antalyaspor'un ait olduğu yere döndüğünü ve bir daha geri düşmeyeceğini iddia etti. Eğer kendisi her zaman için bir Antalyaspor taraftarıysa normal bir açıklama diyebilirim. Fakat büyük mücadele verip takımını Süper Lig'e yükselten oyuncuların çoğu genelde takımdan gönderilip, yerlerine Süper Lig ayarında daha kaliteli oyuncular getiriliyor. Oysa ki sadece eksik olan yerler güçlendirilse bence daha mantıklı olur. Umarım bütün bir sezon kırmızı-beyaz uğruna emek veren oyuncular haksızlığa uğramazlar.

Antalyaspor'u tebrik ediyorum. Onları tekrar Süper Lig'de görmek güzel. Fakat gönlümüzden geçen play-off'tan Adana Demir'in gelmesiydi tabi ki.


4 Haziran 2015 Perşembe

Güle Güle Bilic


"İki yıl önceydi. Atatürk caddesinde ellerim cebinde yürüyordum. Beşiktaş camiası yeni hocasını bekliyordu ve henüz ortada ciddi bir aday bile yoktu. Marcelo Bielsa projeyi çok beğenmiş ama Avrupa'nın doğusu için erken olduğunu söylemişti. Favre ise çok önce Gladbach'la sözleşme uzatmıştı. Boşta uygun biri yoktu ve benim için çember daralmıştı. Zor durumdaydım. Derken telefon çaldı. Yürürken telefonu açtım. Arayan Fenerbahçe kongre üyesi olan bir arkadaşımdı. Bilic'in Lokomotif Moskova'dan ayrılacağını duyduğunu söyledi. O dakikadan sonra, Split'te imza atana kadar yani yaklaşık 2.5 hafta sadece Bilic'e ulaşmak-projeyi anlatmak-ikna etmek ve imza attırmak için Semih Usta ile birlikte büyük uğraş verdik. Sonunda anlaştık ve bir yıl birlikte çalıştık. Daha sonra o bir yıl daha devam etti. Belki bir kupa kaldırmadı ama sıkıntılarını içine atarak çalıştı ve kulübünü iyi temsil etti. Haklı veya haksız cezalar aldı, göçebe hayatı yaşadı takımıyla birlikte. Son 20 yılın 18'inde şampiyon olamamış bir takımın antrenörüydü ve "şampiyon yapamaz, final oynatamaz" eleştirilerine maruz kaldı. Salkım saçak dolu bir İnönü atmosferi göremeden gidiyor. Beğenmeyenlerin de canı sağolsun. 
Sadece iki yıldır tanışıyor olsak da ilk yılını çok yoğun yaşadık. Bazen tartıştık, bazen kırdık birbirimizi, bazen de birbirimize vitaminler, moraller verdik. Ama ilk gün olduğu gibi son günde de beraberdik. 

Dostluğun için teşekkür ederim. Yolun açık olsun dostum. Umarım "geçici çözümleri değil kalıcı ve gerçekçi planları olan" bir ailenin parçası olmak üzere tekrar yolun düşer İstanbul'a."

Önder Özen

Kaynak: Fanatik

Türk futbolundan bir adet Slaven Bilic geldi, geçti. Beşiktaş'ı iki sezon çalıştıran Hırvat teknik adam iki üçüncülük elde etti. Bilic özellikle oyuncularla ilişkilerinde başarılı, onlardan verim almayı başarabilen bir hoca olarak göze çarptı. Pragmatik olarak baktığımızda Beşiktaş için üçüncülük başarı mıdır, değil midir tartışılır ama bana göre Bilic burada iki başarılı sezon geçirdi. Beşiktaş'ın derbi kazanamaması ve şampiyonluk yarışından son haftalarda ani bir şekilde kopması dolayısıyla çok eleştirildi. Fakat oynattığı futboldan keyif aldık. Bazı zamanlar Beşiktaş'ı çok beğendik. Beşiktaş şampiyon olsa kimsenin itirazı yok gibiydi. Hem yurt içinde hem yurt dışında beğeniyle izledik. Kendisine göre daha güçlü ve tecrübeli oyunculardan oluşan rakiplerine oranla çok daha renkli bir futbol oynadı Beşiktaş bu sezon.


Şampiyonluğun kaçmasında Bilic'in hatası vardır, oyuna doğru müdahale edememiştir, doğrudur. Fakat bazen öyle acımasızca eleştiriler aldı ki sanki bu takımı son haftalara kadar şampiyonluk iddiasıyla başka biri taşıdı. Sanki Avrupa'da İngilizlere başkası kök söktürdü. Neyse ki kendisine nispeten güzel bir veda yapıldı. Bilic'i muhtemelen o balkan aksanlı İngilizcesiyle ne Beşiktaşlılar ne de Türk futbolu unutacaktır. 

Barcelona-Juventus finali hakkında

Cumartesi günü bizi tam anlamıyla bir futbol ziyafeti bekliyor. Bir taraftan İtalyan şampiyonu, diğer tarafta İspanyol şampiyonu. Müthiş bir Şampiyonlar Ligi Finali mücadelesi.



Sezon başında Juventus'un finale çıkacağı sanırım az kişi tarafından tahmin edilebilirdi. İtalyan ekibi orta sahayı kalabalık tutan, taktiksel açıdan başarılı ve içinde azmi de barındıran futboluyla finale kalmayı başardı. Her ne kadar hem iç sahada hem dış sahada başarılı olsalar da bana hep bir deplasman takımı havası verdiler. Top çalmada başarılı bir takım olan Juventus'un oyun kurucusu da Pirlo olunca bazen onları izlemek çok keyifli olabiliyor. İleri uçta ise genç İspanyol Morata ile Arjantinli Tevez gittikleri her yerde başarılı olabilecekleri imajını vermeseler de bu takım da çok etkili oldukları kesin.

Barcelona ise bu sezon ileri üçlüsü ile adından bir hayli söz ettirdi. Orta sahaya Hırvat Rakitic'i monte eden Katalan Devi genelde ileri üçlüsüyle fark yarattı. Neymar ve Suarez kendilerinden bekleneni belki de fazlasıyla verirken, bu sezon Messi'yi izlemek normalden daha keyifli görünüyor. Top onun ayağına geldiğinde bunu izleyebildiğiniz için kendinizi çok şanslı hissediyorsunuz. Kendi adıma konuşayım, bazen maç sabahlara kadar bitmesin istiyorum.


İki takımı karşılaştırdığımızda bu sezon ikisinin de zor gol yiyen takımlar olduğunu söylemek mümkün. Fakat sanırım sıkıcı futbol oynadıklarını söyleyemeyiz. Bu maçta Barcelona zorlayan, Juventus direnen taraf olacak gibi görünüyor. Barcelona'lı oyuncuların Juventus savunmasını geçebilmek için vereceği çabayı izlerken, yeteneklerini sergileyeceklerini ve bize keyif vereceklerini tahmin ediyorum. Öte yandan Juve de boş değil tabi ki. Bu çabalar sırasında kapılan toplarla rakibi tehdit edeceklerini tahmin ediyorum. Ama doğrusu Juve'nin gol bulması bana göre daha zor görünüyor. Juve'ye karşı Messi'yi izlemenin keyifli olacağını tahmin ediyorum. Umarım zevkli, heyecanlı ve 90 dakikadan uzun bir maç olur.

3 Haziran 2015 Çarşamba

Bursa'da bir final!

Bursa'da final deyince öncelikle aklıma Kocaelispor'un 2002'de Beşiktaş'ı 4-0 mağlup ederek aldığı kupa aklıma geliyor. 99 Depremi'nin ardından sallanıp yıkılmayan Kocaelispor Cihan, Lazarov, Dobrowski ve Serdar'ın golleriyle kupaya uzanmıştı. İkinci golü atan Lazarov'un gidip kupayı kaldırarak sevinmesi ve sarı kart görmesi Kocaelispor'un tarihinde renkli bir anıdır.

Bu akşam ise Bursa'da oynanan finalin taraflarından biri Bursaspor'du. Dolayısıyla bence maçın favorisiydi. Her ne kadar rakibi lig şampiyonu olsa da Bursaspor oynadığı kaliteli futbolla ve ev sahibi avantajıyla kupaya yakın görünüyordu. Öte yandan Civelli'nin sakat olması ve Serdar'ın son lig maçında kırmızı kart görmüş olması Bursaspor'un handikaplarıydı. Ki birçok otorite mağlubiyeti stoperde oynayan Ertuğrul-Şamil ikilisine bağlıyor.

Galatasaray'ın avantajı lig şampiyonu olmanın verdiği moral ve özgüven iken dezavantajı ise şampiyonluk kutlamalarının verdiği rehavetti. Galatasaray dezavantajını çok hissettirmedi ve sonunda gülen taraf oldu.

Bursaspor maça hızlı ve baskılı başlayan taraftı. Üst üste pozisyonlar buldu. Fernandao'nun penaltı golüyle öne geçti. Fakat öne geçen Bursaspor oyundaki ağırlığını hemen yitirdi. Galatasaray rakip kaleye dalga dalga gelmeye başladı. İlk yarının sonlarında paslaşarak kullanılan köşe vuruşunda Sneijder topu arka direğe gönderdi. Bursaspor arka direkte Burak'ı yalnız bırakmıştı. Burak da istemeden topu çok iyi yere vurarak ağlarla buluşturdu. İkinci yarının başında ise Selçuk güzel bir pasla topu Burak'la buluşturdu. Kaleciyle karşı karşıya kalan Burak zamanında ama sıradan bir vuruşla topu ağlara gönderdi. Bu dakikadan sonra Bursaspor tekrar marifetlerini göstermeye, rakip kaleyi zorlamaya başladı. Güzel bir organizasyonun ardından Volkan topu ağlarla buluşturdu. Bizler bu dakikaların daha da heyecanlı geçmesini beklerken Bursaspor gole bir dakika bile sevinemedi. Yine Selçuk'un pasında sağ tarafta topla buluşan Burak bu kez güzel bir vuruşla topu tekrar Bursaspor filelerine gönderdi. Ve böylece şapkadan tavşan çıkarmış oldu. Maç böyle gollü, zevkli geçerken 3-3 olup uzatmalara gitmesini çok isterdik ama bu dakikadan sonra Bursaspor yeterli direnci gösteremeyince kupa 90 dakika sonunda sarı-kırmızılıların oldu.

Bursaspor'un finali kendi evinde kaybetmesi Bursaspor açısından böylesine güzel bir sezonun sonunda, ligin de 6. sırada bitirilmesinin ardından sanırım ne benim ne de Teksaslıların içine sindi.



21 Mayıs 2015 Perşembe

Sezonun en çok keyif veren takımı: Bursaspor

Süper Lig'in bitimine iki hafta kala Bursaspor dördüncülük mücadelesi veriyor. İlk üç takımın hemen ardında Belediye ve Trabzonspor'la birlikte kıyasıya bir rekabetin içinde. Sezon başında ilk beşi hedef koyan Şenol Hoca dördüncülüğü başaramazsa beşinciliğe razı fakat altıncılığı istemiyor. Öte yandan bu akşam oynanan kritik mücadelede Saraçoğlu'nda Fenerbahçe'yi mağlup eden Bursaspor kendi evindeki finali Galatasaray'a karşı oynayacak.

Süper Lig'e çıktığından beri istikrarlı bir yükseliş gösteren Bursaspor futbolseverlerin beğenisini kazanıyor. Türkiye'nin en iyi taraftar gruplarından birine sahip olan yeşil-beyazlı ekip kendine daima yüksek hedefler koyuyor. Hiçbir zaman düşme tehlikesiyle karşılaşmadılar ve 2010 yılında inanılmazı başararak şampiyon oldular. Daha sonraki süreçte inişli-çıkışlı olsa performanslar olsa da ligin çok aşağılarında kalmadılar. Bu sezon başında da Türkiye'nin en kariyerli hocalarından birini başa getirerek çok olumlu bir adım attılar. Şenol Hoca'nın takımı özellikle sezonun ikinci yarısından itibaren oynadığı futbolla herkesten alkış alıyor. Hatta sezonun ikinci yarısını baz alarak söyleyebilirim ki Türkiye'de futbolu en iyi Bursaspor oynuyor.

Bursaspor'un kalesini genç Harun koruyor. Zamanında Ivankov'un yedeği olarak geldiği takımda kaleyi ele geçirdi ve bırakmaya da niyeti yok. Sağbek mevkinde ise Şener'in oynadığı oyun göz kamaştırıyor. Galatasaray ve Fenerbahçe'nin gözü Şener'de. Milli takımda da Gökhan'ın yedeği durumunda. Stoperde Serdar çok başarılı. O da uzun zamandır diğer takımların gündeminde. Solbekte ise Aziz Behich geldiği günden bu yana aktif ve dikkat çekici bir oyun sergiliyor. Orta alanda Belluschi Bursaspor'da kalıcı olmayı başardı ve Bursaspor'un vazgeçilmezleri arasına girdi. Öte yandan altyapıdan çıkan Ozan Tufan'ın performansı herkesi büyülüyor. Kısa zamanda Fatih Terim'in de vazgeçilmezleri arasına girdi. Öyle ki kenarda bekleyen İsveçli Holmen formayı çok özlüyor. Takımın bir diğer önemli ismi ise Portekizli Josue. Teknik futboluyla Bursaspor'un on numara görevini başarıyla yerine getiriyor. Sezon başında yuvaya dönen Volkan ise Şenol Hoca'yla tekrar kendini buldu. Kontrollü güç olduğunda ne kadar etkili olduğunu çok net görüyoruz. Birbirinden şık goller atarak çok iyi bir istatistik yakaladı. Orta sahadaki oyuncuların iyi performans sergilemesine yardımcı olan önemli bir faktörde santraforda görev yapan Fernandao. Fernandao'ya sanırım albüm çıkartsak anca derdimizi anlatırız. Orta saha oyuncularına mükemmel bir duvar, hava toplarını göğsüyle arkadaşlarına indiren harika bir asistçi ve muhtemelen sezonu kral olarak bitirecek bir golcü. Fernandao sanırım bu sezonun performansıyla en flaş ismi. Zaman zaman yedek kalan Bakambu'ya da bir parantez açmak gerek. Futbol bilgisi yetersiz gibi görünse de onun golcülüğünü inkâr etmek büyük haksızlık olur. Ligde görev aldığı yirmi beş maçta attığı on üç golle o da Bursaspor'un başarısında önemli pay sahibi oldu. Kupada ise on maçta yedi golü var.

Özetle Bursaspor sezonun bitimine üç maç kala herkese keyif vermeye devam ediyor. Umarım bu sezonu bir de kupayla kapatmayı başarırlar. Oyuncularına gelen teklifler ve kadrosuna katacağı oyuncular konusunda başarılı bir yönetim gösterildiği takdirde gelecek sezon için Bursaspor'un hedefi şampiyonluk bile olabilir. Her şeyden önce bize izlettikleri keyifli futboldan dolayı Bursaspor'a teşekkür ediyor ve keyif veren takımların başarılı olmasını temenni ediyorum.


13 Mayıs 2015 Çarşamba

İtalyan Bilal finalde!

Eşleşmenin ilk ayağında, Torino'da keyifli bir mücadelenin sonunda Juventus sahadan 2-1'lik galibiyetle ayrılmıştı. İç sahada elde edilen 2-1'lik galibiyet her ne kadar yeterli bir avantaj olmasa da, Torino ekibi dünya devi Real Madrid'i devirmenin coşkusunu taraftarıyla birlikte yaşadı. Takımın oynadığı kollektif futbolun yanında taraftarın da hakkını vermek gerek. Galibiyette onların müthiş coşkusu ve desteği yadsınamaz. Salladıkları bayrakların oluşturduğu görüntü de görülmeye değerdi.

Juventus her haliyle finale kalma inancını sahaya yansıttı. Dört yıldır Serie A'yı domine eden kuzey ekibi Şampiyonlar Ligi'nde de zirveyi hedefliyor. Özellikle savunma yapış tarzları oldukça dikkat çekici. Savunmada adeta turan taktiği uyguluyor. Rakibini hem topun arkasına geçerek hem de ileriden geriye doğru yaptığı koşularla sıkıştıran siyah beyazlılar, hem rakibi ceza sahasına kolay kolay sokmuyor hem de uzak mesafeden şut atılmasına engel oluyor. Kalede de kaleci deyince akla gelen ilk isimlerden Buffon olunca Juve savunmasını aşmak imkânsıza yakın hâle geliyor. Torino'daki mücadelede Pepe stoperde oynarken, Real Madrid'in İtalyan antrenörü Ramos'u orta alanda kullandı. Ramos'un özellikle uzun pas denemelerindeki başarısızlığı Real Madrid'i bir hayli etkisiz kıldı. Oysa ki o bölgeyi daha iyi kullanabilen Pepe orta alanda kullanılabilirdi. 

Rövanşta Santiago Barnebau'daki mücadelede ise İspanyollar beklenti içindeydi. Deplasmanda 2-1'li yenilgi Real Madrid gibi bir takım için avantaj sayılırdı. Real Madrid ilk yarıda golü bulup avantajı ele geçirse de işler istedikleri gibi gitmedi. Doksan dakika diri kalan Juve golü Real Madrid'den kiraladığı Morata ile buldu. Torino'da da ilk golü atan isim olan İspanyol golcü Barnebau'da sevinç gösterisinde bulunmadı ama tüm stadı sessizliğe boğdu. Juve'nin savunma anlayışını ne Isco ne de James açabildi. Bale'in uzak mesafe şutlarını da  Buffon savınca Real turnuvaya yarı finalde veda etti. Barnebau'da sevinen İtalyanlar oldu.

Sonuç olarak yıllanmış şarap Andrea Pirlo bir kez daha Şampiyonlar Ligi finali oynayacak. Öyle zannediyorum ki bizleri keyifli bir Barcelona-Juventus final maçı bekliyor.




12 Mayıs 2015 Salı

Messi finalde!


Bayern Münih, Alman futbolunun bir numarası. Herkesin en iyi tanıdığı Alman kulübü. Son yıllarda Alman milli takımıyla birlikte müthiş bir çıkış yakaladı. İspanyol Guardiola'nın gelişiyle daha da hızlanan ve tekniğini geliştiren Bayern rakiplerini rencide edecek sonuçlar almayı sürdürüyor.

Geçen hafta Camp Nou'da işleri istedikleri gibi gitmedi. Barcelona'nın ciğerini bilen Guardiola son on dakikaya kadar Katalan ekibini durdurdu ama vuramadı. Son on dakikada Messi'nin yaptıklarını izlerken sanırım Münihliler hariç kimse maçın bitmesini istemedi. Bir panzer ancak bu kadar güzel alt-üst edilebilirdi. İkinci golde Messi'nin kıvrılışı karşısında, Gana asıllı stoperin bir düşüşü var ki bütün dünyanın diline dolandı, sosyal medyanın malzemesi oldu.

Panzerler Almanya'ya 3-0'lık yenilgiyle döndü. Bir önceki turda Dragao'dan 3-1 mağlup döndüklerinde Allianz Arena'da devreyi 5-0 önde kapatarak rakibin umutlarını çimlere gömmüşlerdi. Katalunya dönüşünde de erken buldukları golle aynı dönüşün sinyallerini verdiler fakat bu kez işleri o kadar kolay değildi. Yine Arjantinli'nin sihirli bir dokunuşu ve 1-1.

Almanlar hiçbir şartta oyundan düşmese de Katalan devinin teknik futboluna ve ileri üçlüsüne karşı koyamadı. Kalesinde gördüğü iki gole karşılık altı gole ihtiyacı varken sadece üç tane atabildi. Bayern her geçen gün üzerine koyarak oynasa da Barcelona karşısındaki teknik eksikliği ön plana çıktı. Münih'in tekniği az değil, Barcelona'nınki aşırı fazla. Bu tip takımlar için birkaç oyuncunun eksikliğinin önemli olduğunu düşünmem ama Robben ve Ribery'nin -nedense ''Robbery'' diyesim geliyor- yokluğunda Götze'nin de kenarda oturmasını anlamsız buldum. Guardiola onu maçtan umudunu kestikten sonra oyuna dahil etti. Dünya Kupası'nda da finalde Almanlar onu son şans olarak düşündü ve kupayı onunla kazandı. Kendisine biraz haksızlık yapıldığını düşünüyorum.

Her şeye rağmen çok keyifli, mücadeleci, çekişmeli iki maç izledik. Skor olarak oyun çok erken kopmuş gibi görünse de Bayern Münih beş gole ihtiyacı varken bile umudunu kesmediğini hissettirdi. Final kalitesindeki iki takımdan biri yarı finalde eşleştikleri için elenmek zorunda kaldı. Ama doğrusunu söylemek gerekirse Barcelona'nın kazanmasına sevindim. Çünkü yaşasın keyif veren, pozitif futbol, yaşasın Messi, Iniesta ve Pique.